Şair der ki, insan en çok ölüleri yürekten severmiş, aceleyle ve bütün samimiyetiyle, çünkü onlar, ölüler, kendilerini savunamazlarmış. İnsanın yazgısı ulusunun yazgısına, hafızası ulusunun hafızasına, duyguları ulusunun duygularına benzer. Aslolan’ın başkahramanı Hans Frambach bir halkın tarihinin, umutlarının ve onurunun üzerinden geçmiş bir soykırımdan bütün dünyaya kalan acıyı yükleniyor. Sürekli olarak Nazilerin hâkim olduğu günleri hatırlayan, o dönemi hiç bilmeyen insanlarla yaşayan ve bu uyumsuzluk yüzünden zaman zaman kendi içine hapsolan Hans ile aşkı ve mutluluğu yakalayamadığını düşünen Graziela’nın dostluğunun ve yalnızlığının hikâyesi var Aslolan’da. Iris Hanika bir yandan soykırım anmalarının giderek ticarileşmesini ve filmlerle, kitaplarla, şarkılarla, oyunlarla beslenen eğlence sektörünün ayrılmaz parçası haline gelmesini ince ince eleştirirken, öte yandan kitlesel ölümlerden kalan hayaletlerin toplumun içine sızıp kişilerin ruh haline sinmesini kara bir lirizmle anlatıyor. Aslolan’la 2010 yılında Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü’nü alan Iris Hanika sorduğu sorularla soykırımı anlatan eserler arasında klişeden uzak, özel bir yere oturuyor: Hans ve Graziela’nın içindeki bu mutsuzluğun ve kasvetin sebebi ülkelerinin kötü geçmişi midir gerçekten? Peki, katillere kahrederek, ölülerin yasını tutup artık aramızda olmayanları sevgiye boğarak, kendi ölümümüzü ve sevgisizliğimizi gizleyebilir miyiz?
# | Site | Esktra Bilgi |
---|